1 Ekim 2009 Perşembe

Tanbûrî Cemil Bey

"Gökler geri alıyor yeryüzünden sesini.
Şimdi geniş alnında ebedin gölgesi var!
Başında ağlayanlar, sonuncu bestesini,
Ağır ağır kapanan gözlerinden duydular!.."

Büyük müzisyen Tanbûrî Cemil Bey için büyük şâir Nâzım Hikmet'in yazdığı dizeler...

"Fâtih Camii'ndeki az sayıda insan, 29 Temmuz 1916'da vefat eden dâhi bir virtüözü uğurluyor."

www.kemenceviler.com isimli bir site var. Görsel tasarım açısından amatörce hazırlanmış ama içerik olarak oldukça zengin. Emek harcayanları kutlamak gerek. Kemençe dünyamıza ilişkin merak ettiğiniz bütün bilgileri burada bulabilirsiniz. Blogumda bu siteden faydalanmayı düşünüyorum. Yazımın girişine aldığım, Nâzım Hikmet'in yazdığı dörtlük ve sonraki cümle bu siteden. Sayın Erhan Bayram, çok ilginç, bilgilendirici ve bambaşka bir açıdan bakarak kemençeyi ve müziğimizdeki "evrimleştirilme sürecini" anlattığı güzel yazısının başına koymuş bu dörtlüğü. 

Bu dizelerden çok etkilendim. Nâzım Hikmet'e ait olduğunu öğrendiğimde üzerimdeki etkisi daha da arttı. Medeniyetimize ait, bir çok kavramın, kelimenin, tarihe mâlolmuş bir çok olayın bağlamını kaybettiği, gerçek anlamını yitirdiği, "yitirtildiği" günümüzde, yıllardır "vatan haini, satılmış ", "bize değil, başka bir dünyaya" ait olduğu düşüncesi beynimize aşılanan Nâzım Hikmet'in, "bize", "bizim kültürümüze" ait, büyük bir sanat adamı için böyle bir dörtlük yazmış olduğunu öğrenince şaşkınlığa uğradığımı itiraf etmeliyim. Okul sıralarında, şurada burada çeşitli vesilelerle beynime zerkedilen,  bütün "resmî" bilgileri gözden geçirmem, sorgulamam, hatta bu bilgi çöplüğünden bir an önce kurtulmam, bu "çöp" bilgilerden kaynaklanan ön yargıları "ivedilikle" imha etmem gerektiğine karar verdiğim günlerin üstünden epey vakit geçmişti... Ama yine de kurtulmak hiç kolay değil bu "asalak" düşüncelerden... Bu şiiri Nâzım Hikmet'in yazmış olduğunu öğrenmem, insanın yaşamındaki en büyük ve en çetin kavgayı yine kendisiyle yapması gerektiğini hatırlattı bana... Kendimle henüz o çetin kavgaya tam olarak girişmiş değilim fakat bu çöp bilgilerden, önyargılardan kurtulmayı büyük ölçüde başardığımı düşünüyorum. Birkaç kırıntı kalsa da, zamanla onları da defedebileceğim sanıyorum...

Neyse, asıl konumuza dönelim tekrar. Kemençe, kardeşim Mahinur'la birlikte ailemizin bir ferdi haline gelmişti. Az enstrümanda rastlanabilecek müthiş bir derinliğe sahip bu hayli "mütevazı" saz etrafında ne kavgalar, ne tartışmalar dönüyor bir bilseniz şaşarsınız. Ben çok şaşırıyorum doğrusu duydukça, okudukça. Yok dört telli mi olsun, üç telli olarak mı devam etsin, efendim ismi klasik kemençe mi olsun yoksa armudî kemençe mi diyelim falan filan... Hatta fırsat kaçırılmamış üç tel dört tel konusunda bir kamplaşma bile yaratılmış... "İlerici" dört telciler, kemençenin evrimleşmesi, modernleşmesi gerektiğini düşünüyorlar, üç telli kemençeyi ve bu kemençeyi icra edenleri küçümsüyor hatta daha da ileri gidip bu sazın eğitimini engellemeye kalkıyorlar... Halbuki okuduğum kadarıyla büyük kemençevî Tanbûrî Cemil Bey de bir ara bu arayışlara giriyor fakat dördüncü telin kemençenin büyüsünü bozduğunu, ruhunu kaybettirdiğini görünce hemen vazgeçiyor ve üç telli kemençeye dönüyor... Kısacası ilericilik gericilik konusunda başka kıstaslarımız da varmış meğer, işin içine bir parça girince öğreniverdim... "Dört Telciler", üç tellide ısrar edenlere "tutucu", "gerici" muamelesi yapıyorlarmış duyduğum kadarıyla. Ağzım bir karış açık kaldı, hâlâ açık... Dört telli çalan arkadaşlarım kızmasınlar ama doğrusu dört telli kemençeyi ben de sevemedim bir türlü... Dördüncü teli çok iğreti buldum... Bunları bir uzman, bir müzisyen olarak değil tabii sıradan bir müziksever olarak söylüyorum. Boyumu aşan laflar ediyor olabilirim üstadlar kusura bakmasın... Affına sığınarak www.kemencevi.com sitesindeki yazısından alıntı yaptığım Erhan Bayram çok ustaca açıklamış bu durumu. Eğer merak ediyorsanız bir göz atın derim...

Bence sığ tartışmalar bir yana bırakılıp, bu muhteşem sazı nasıl daha iyi çalmalıyız, müziğimizde nasıl daha iyi kullanıp, dünyaya nasıl tanıtmalıyızın - onlar bizi bizden daha iyi tanıyor ya neyse - peşinde koşmak daha yerinde olacak galiba... Aslında bunu yapanlar var tabii... Onların hakkını yemeyelim... Tanıdıklarım arasında ilk aklıma gelen  sevgili Derya Türkan bunlardan biri... Ve kardeşim olduğu için söylemiyorum Mahinur Özüstün de işini çok iyi yapanlardan... İlerleyen günlerde ikisini bir araya getirip bir söyleşi gerçekleştirmek istiyorum kısmet olursa... Eğer başarabilirsem bu blogda okuyabileceksiniz  söyleşiyi...

4 yorum:

  1. Nazım Hikmet'in şiirini yine(!) çok sevdim...

    Elinize sağlık...Site de çok başarılı olmuş. Arkadaşlarımı yönlendireceğim buraya.

    YanıtlaSil
  2. Sevgili Ali,
    Nazım Hikmet veya Necip Fazıl. Hangi yönden ve açıdan yazarlarsa yazsınlar, çok önemli insanlar ve şairler.
    Şiirleri çok önemli.
    Ama, daha da önemlisi, senin gibi paylaşımcı ve hassas ruhlu insanların, bizler gibi az okumayı alışkanlık etmiş insanlarla, onların kalplerinden ve beyinlerinden çıkarak kaleme dökülenlerini, paylaşıyor olması değil mi?
    Sevgi ve saygılarımla
    Erhan HAZİNEDAR

    YanıtlaSil
  3. Sağol Erhan'cım...
    Haketmediğim övgülerin için teşekkür ederim...
    Ayrı kampların sözcüleriymiş gibi bize anlatılan
    insanların hiç de öyle olmadıklarını, ait oldukları coğrafyaya ve o coğrafyanın kültürüne (kültür kelimesi aslında tam olarak karşılamıyor. Cemil Meriç bunun yerine "irfan" kelimesini tercih ediyor) büyük saygı duyduklarını öğrendikçe, anladıkça artık kendilerini savunma imkanı olmayan bu insanlara karşı ne büyük haksızlıklar yaptığımızı görüyor ve çok üzülüyorum...

    Tekrar teşekkür ederim...
    Ali Sina Özüstün

    YanıtlaSil

MERHABA


Bu blog'u oluşturmaktaki amacım, Doğu Roma'nın, Bizans'ın ve Osmanlı'nın başkenti, yeni arkeolojik bulgulara göre yaklaşık sekizbin yıllık tarihi olduğu ortaya çıkan rüya şehir İstanbul'la ilgili kişisel düşüncelerimi, duygularımı, notlarımı, fotoğraflarımı, alıntılarımı, bu medeniyete ait gördüğüm, okuduğum, dinlediğim herşeyi sizlerle paylaşmak... Elimden geldiğince nasıl muhteşem bir şehirde yaşadığımızın daha çok insan tarafından farkedilmesini sağlamaya çalışmak...